Kolay alışveriş ortamı, rafların önünde bir şekilde durup alışveriş yapabilme ihtimali oluşmuş müşterilerin, ürünleri de kolayca seçerek alışverişini bitirmesine olanak sağlar.
Bir önceki yazımda insanların alışveriş kararları verirken belli aşamalardan geçtiğinden bahsetmiştim. Bu aşamalara göre de mağazaların, müşterilerin ihtiyaçlarını uyandırabilmek ve kolay ve alışveriş yapabilmelerini sağlamayabilmek için bazı uygulamaları hayata geçirmeleri gerektiğini vurgulamıştım. Tekrar hatırlayacak olursak bu 3 aşama;
1-STOP (Durma Aşaması)
2-SELECT (Seçme Aşaması)
3-SHOP (Karar Verme Aşaması)
İlk olarak durma aşamasında şunu söylemiştik. İnsanlar alışveriş sürecinde bir ürünü almak için öncelikle dururlar. Onları planlı bir alışverişine giderken başka bir ürün ile durdurmak zordur ama mümkündür. Bunu sağlayan etkenler, kategori isimleri, marka blokları ve görsel iletişim materyalleri demiştik.
İkinci aşaması SELECT yani SEÇME aşaması.
Bugünkü dünyada hepimiz geçmişe göre çok daha yoğun bir tempoda yaşıyoruz. Zaten şehirleşmenin yan etkilerinden biri de bu değil mi? Herkes bir koşuşturma içinde. Bu koşturmanın içine bir de geçmişe göre hem ihtiyaç duyduğumuz ürünlerin artması hem de bu ürünler ile ilgili alternatiflerin çoğalmasını eklersek, beklentimiz bu karmaşık ve kaotik dünyada işimizin kolaylaştırılması olur, zorlaştırılması değil.
Öte yandan, yine değişen alışveriş alışkanlıklarından biri de “self select” (kendi kendine) alışveriş modeline geçiştir. Kararlarımızın bize ait olmasını istiyoruz. Ancak sadece bu da değil. Alışveriş dediğimiz olgunun sadece bir ihtiyacı görme sürecinin ötesinde bir psikolojisi var. Zorunda olduğumuz için yapılan bir iş olsaydı (belki bazılarımız için bazı alışverişlerimiz böyle olabilir) bir keyiften söz edemezdik. Oysa dünyanın farklı kültür ve coğrafyalarında, farklı yaş gruplarından farklı cinsiyete kadar milyarlarca insanın alışveriş yapmaktan keyif aldığını da biliyoruz. Demek ki bir grup ürün arasından, “bize göre” (bunu her nasıl tanımlarsak tanımlayalım) bir ürün seçebilmenin bir süreci var ve biz buna “alışveriş deneyimi” diyoruz. Bu deneyimden ne kadar keyif alırsak, bu ihtiyacımızı oradan karşılama ihtimalimizi artırıyor ve oraya daha sadık müşteriler hale geliyoruz.
Tüm bunları birleştirdiğimizde yani daha fazla alternatif, daha kısa zaman, kendi kendine alışveriş yapma ve iyi bir alışveriş deneyimi yaşamak isteği; rafların, müşterilerin kolayca alışveriş yapabileceği bir gerekliliği ortaya koyuyor.
Kolay alışveriş ortamı, rafların önünde bir şekilde durup alışveriş yapabilme ihtimali oluşmuş müşterilerin, ürünleri de kolayca seçerek alışverişini bitirmesine olanak sağlar.
Peki, kolay alışveriş için nasıl bir raf gerekir?
Yine bir canlandırma yapalım. Gözünüzü kapatın ve müşteri olarak eczane ya da herhangi bir mağazada ağız-diş bölümünün önünde durduğunuzu hayal edin. Birçok kanalda ortak olan ve müşterilerin herhangi bir yerden de alabileceği bir kategori olduğundan bu kategoriyi seçtim bu örnekte. Diyelim ki bir diş macunu alacaksınız. Aradığınız ürünü kendi başınıza bir yardım almadan ve de bundan keyif alarak nasıl seçersiniz?
Bu süreçte kolayca alışveriş yapmanızı sağlayan 3 temel etken vardır;
- Rafta Navigasyon (Doğru bir raf dizilimi)
- Fiyatlandırma
- Görsel İletişim Materyalleri
Bunların her birinin açılımını daha sonraki yazılarımda detaylıca yapacağım. Bu arada eczanede mağazacılık konusunda çok daha fazla detay öğrenmek isterseniz, yeni çıkan “Bilmediklerimizi Bilmediklerimiz- Eczanede Mağazacılık Üzerine” isimli kitabımı temin edip okuyabilirsiniz.