İrem TURAN yazdı…
Karanlık geçen bir kışın ardından baharın geliyor olması hepimiz için mutluluk verici. İçimizde çiçekler açtıracak olan güneşli günler kapıda sayılır artık. Yılın bu zamanında, hormonlarımız doğa ile birlikte bizi canlanmaya ve yenilenmeye çağırıyor. Diğer taraftan ise alerjiler, bahar yorgunlukları ve hassasiyet problemleri de bize “merhaba” demek üzere.
Neden bütün dünya baharda tazelenirken, doğanın parçası olan bizler, bu yenilenmeye adapte olmakta zorlanıyoruz?
Genetik faktörler elbette ki her konuda olduğu gibi bu konuda da geçerliliğini koruyor. Çoğu zaman genetik yatkınlıklarımızdan kaynaklanabilen ve mevsim dönümlerinde sıklıkla karşılaşılan immünolojik ve dermatolojik endikasyonların (alerjiler, atopik dermatit, fotodermatozlar) maalesef kalıcı tedavisi tam olarak mümkün olamıyor. Bu gibi durumlarda cilde konfor sağlamak ve yaşam kalitesini yüksek tutmak için bir takım önlemler almak ve düzenli olarak dermokozmetik bakımlar uygulamak yerinde bir çözüm olacaktır.
Genetik faktörleri bir kenara bırakırsak; doğanın bu uyanışına eşlik etmekte zorlanmamızda diğer bir faktör de yaşam şeklimizdeki yabancılaşmadır. Maalesef, doğal olan her şeyden fazlasıyla uzak kalıyoruz. Yaşama şeklimiz doğal döngülere yabancılaştıkça ve dünya ekosistemine verdiğimiz zarar arttıkça, adaptasyon sorunumuz da artıyor. Yediğimiz, içtiğimiz, soluduğumuz pek çok içerik savunma sistemimizi zayıflatabiliyor.
Uzmanlar bahar yorgunluğu, alerji ve hassasiyet gibi problemleri, “baharın gelişiyle beraber meydana gelen hormonal değişimlere metabolizmanın ayak uyduramaması” yönünde açıklıyorlar. Vitamin ve mineral eksiklikleri, metabolizmanın hormonlarla uyumlu hareket etmesini yavaşlatıyor.
Peki ne yapmalı?
Özellikle kıştan bahara geçiş döneminde spora ağırlık vererek metabolizma hızını yükseltmek ve toksinlerden kurtulmak için bol su tüketmek oldukça önemli. Bu sayede bahar yorgunluğu ya da bahar depresyonu dediğimiz durumların kolaylıkla üstesinden gelmek mümkün. Ek olarak vitamin ve mineral takviyeleri ile metabolizmamızı da destekleyebiliriz.
Cildimize gelecek olursak, güçlü güneş ışınlarından uzun süre uzak kalan cildimizi muhakkak güneş koruyucular ile desteklemek gerekiyor. Çünkü en hızlı leke oluşumları, cildin savunmasız ve ince olduğu, kıştan çıkış döneminde gözlemleniyor. Atopik problemlerin yaşandığı ciltlerin ise bahar döneminde çok daha dikkatli ve özenli olmaları gerekiyor. Atakların yoğunlaşabildiği bahar aylarında mümkün olduğu kadar cildi rahatlatan, hidro-lipidik cilt tabakasını güçlendiren emoliyan kremleri kullanmakta fayda var. Cildi tahriş edebilecek kıyafetlerden kaçınmak ve sıklıkla bakım ürünlerini tekrarlamak, bahar döneminde yaşanabilecek agresyonların önüne geçecektir.
Rozasea gibi, mevsim değişimlerinde agresifleşebilen rahatsızlıkların çözümü için de yine anti-redness özelliği bulunan yatıştırıcı içeriği yüksek ve ciltteki savunma mekanizmasını güçlendirecek dermokozmetik ürünler kullanılabilir. Böylece hastalık tedavi edilmemiş olsa bile, hastanın yaşam kalitesini yükseltecek ve konfor sağlayacak semptomatik bir destek sağlanmış olur.
Şimdiden hepimiz için keyifli, canlı ve umut dolu bir bahar olsun J