Ecz. Gülay GÜLEŞCE VAROL
Çalışmalarını gözlemler üzerine oturtmuş tıbbı bilim ve sanat haline getirmiş olan Hipokrat’ın ‘Primum non nocere’ ‘önce zarar verme’ ilkesi homeopatinin de en önemli ilkelerinin başında gelmektedir.
Sağlık Özgürlüktür!!!
Duygusal düzlemde sağlık; tutkudan arınmış, dingin ve dinamik olmaktır.
İnsanoğlu varoluşundan bu yana sağlıklı yaşayabilmek adına dönemine uygun arayışlara girmiş ve farklı çözümler bulmaya çalışmıştır. Bu arayış insanı farklı tedavi metotlarına ulaştırmıştır. Fitoterapi, aromaterapi, nöral terapi, manuel terapi ve HOMEOPATİ.
Homeopati insanı bütün olarak ele alan ve kişinin yaşam gücüyle ilgilenen bütüncül bir tedavi metodudur.
Çalışmalarını gözlemler üzerine oturtmuş tıbbı bilim ve sanat haline getirmiş olan Hipokrat’ın ‘Primum non nocere’ ‘önce zarar verme’ ilkesi homeopatinin de en önemli ilkelerinin başında gelmektedir.
Hahnemann (1755 – 1843) tıp eğitimi, kimya eğitimi almış ve hayatının bir döneminde de kütüphanede ve çevirmen olarak görev yapmıştır.
Hahnemann’ın pek çok yabancı dil, bunlar arasında da Farsça’yı iyi biliyor olması, pek çok esere ulaşabilmesi, döneminden önce kullanılmış kadim bilgilerden de haberdar olmasını sağlamıştır. Belki de farkında olmadan bu kadim bilgiler homeopati yolculuğuna çıkmadan önce Hahnemann için ilham kaynağı olmuştur.
Hahnemann 1796 yılında kendi üzerinde yaptığı denemelerle benzerlik yasasının farkına varmıştır. İlk olarak sıtma tedavisinde kullanılan kinin maddesini kendi ve yakınları üzerinde deneyerek semptomları kaydetmiştir. Gerçekten kinin aldıktan sonra sıtma semptomlarına benzer semptomlar yaşamıştır. Bu işleme homeopati’de “proving” denir. Potantize edilmiş maddeler sağlık insanlara verildiğinde görülen fiziksel, zihinsel, duygusal belirtiler hasta insanda görüldüğünde hasta olan kişi için ilaç olur. İşte homeopati’de “benzeri benzer ile tedavi etme” yani “simila similibus curantur” prensibi buradan gelmektedir.
Homeopati dünyada kullanılan geleneksel tedavi metotlarının başında gelmektedir.
Bütün dünyada yaygın bir şekilde kullanılan homeopati ülkemizde de 13 Kasım 1914’de yayımlanan yönetmelikle yasal hale getirilmiştir.
Homeopati’nin hastaya hiç zarar vermeden uygulanması, yan etkilerinin olmaması, tedavinin mümkün olduğu kadar kısa, sürekli ve etkili olması, sadece fiziksel sağlığa değil duygusal, zihinsel, ruhsal sağlık alanlarında da etkili olması homeopatik ilaçların önemli bir meblağ tutmaması homeopatiyi özel kılan nedenlerden bazılarıdır.
Homeopati insanı bedeniyle, zihniyle, duygularıyla hatta genetik çeyiziyle (miyazma) bir bütün olarak ele alır ve kişinin yaşam gücüyle ilgilenir.
Homeopati’nin felsefesine göre kişi belli bir yaşam enerjisi ile dünyaya gelir. Ve bu yaşam enerjisi dengede ise aslında bütün hastalıkların üstesinden gelebilir. Ne zaman ki yaşam enerjinin dengesi bozulursa işte o zaman kişi hastalanır. Çünkü hastalık etkeni konaklamak için zemin bulmuştur.
Bu nedenle homeopati hastalıkla değil, hasta ile ilgilenir. Hastanın yaşam enerjisini dengeye getirmeye çalışır. Bunu yaparken de insanda görülen semptomların bütününün doğadaki benzerini bulup benzerinin remedisini yani homeopatik ilacını verip tedavi eder.
Modern tıp hastalık tablosundaki belirtilerin tümüne hastalık adı verirken; homeopati hastalığa yaşam gücünün optimal sağlığa kavuşması için yardım çağrısı olarak bakar. Bu yardım çağrısına doğru cevap verebilmek için semptomların tamamını bir bütün olarak ele alıp hastayı çok iyi tanımak, hissetmek, remedinin özelliklerini çok iyi bilmek, bunları doğru yorumlayabilmek içinde bir tedavi sanatçısı olmak gerekir.
Homeopati bir tedavi sanatıdır.
Bu sanatı gerçekleştirirken homeopati’nin üç temel ilkesi vardır:
1-Benzerlik yasası
2-Tek ilaç
3- Zarar vermeden kalıcı iyileşme
Benzerlik yasası ile hasta iyi analiz edilip doğru remedi verildiğinde tek ilaçla kalıcı iyileşme sağlanabilir. Döneminde alışılagelmişin dışında bir tedavi metodundan bahseden Hahnemann’ın açığını yakalamak üzere yanına gelen Amerikalı Doktor Kent’e “Şuan yaşıyorum, ayaktayım. Biraz sonra ölsem ve yerde yatsam, iki beden arasındaki farkı söyler misin?” sorusunun cevabı Kent’in homeopatinin etkileyici dünyasına girmesine neden olmuştur.
Kent bu soru üzerine yaşam enerjisinin, yaşam gücünün ne denli önemli olduğunu anlamış ve çalışmalarıyla homeopati tarihine adını büyük harflerle yazdırmıştır.
Özetle şunu söylemek isterim:
Konu insansa;
İnsan bedenden ibaret değilse; bedeniyle, duygularıyla, genetik çeyiziyle bir bütünse ve amaç insanın sağlığıysa gelin insanı gerçek sağlığına kavuşturalım. Modern tıpla kol kola giderek insanlığa müthiş faydası olan bu tedavi metoduna ülkemizde sağlık personelleri olarak suistimallere mahal vermeyecek şekilde sahip çıkalım. Üniversitelerimizde verilen homeopati eğitimlerine katılıp, ülkemize homeopatinin tohumlarını atan tedavi sanatçıları olalım.
Sevgiyle…