D vitamini eksikliğinde halsizlik, yorgunluk, depresyon eğilimi ve kas krampları gibi belirtiler ortaya çıkar. Bu tip durumlarda eczacının hastanın hekime yönlendirilmesi ve bu vitamin eksikliği konusunda oluşabilecek riskleri anlatması gerekmektedir.
Son dönemlerde gündemimizi sıklıkla meşgul eden D vitamini konusunu detaylı inceleyerek edindiğim izlenimleri sizlerle paylaşmak ve eczacının bu önemli vitamin için nelere dikkat etmesi konusunda bilgiler vermek istiyorum. Öncelikle d vitaminin kaynak bakımından farklı fakat yapı ve oluşumu birbirine benzeyen 2 türü vardır; Kalsiferol (d2 vit.) ve kolekalsiferol (d3 vit.).
Kalsiferolün kaynağı bitkiler ve mayalardır. Provitamin olarak ergosterol olarak alınır ve insan vücudunda ciltte toplanır. Ciltte bulunan ergosterol güneşin ( 290-320 nm ) UVB ışınlarına maruz kalarak kalsiferole dönüşür. Karaciğer ve böbreklerde hidroksillenerek 1.25 (OH)2D2 formuna dönüşür. Bu form bir nevi hormon işlevi görür.
Kolekalsiferolun ise kaynağı kısmen hayvansal besinlerdir. Özellikle balıktan (en yüksek oranda sardalya’da bulunur) ve balık yağlarından yüksek oranda alınabilir. Vücutta sentezlenir ve bu nedenle gerçek bir vitamin değil bir hormon prekürsörüdür. 7-hidroksi kolesterol karaciğer ve böbreklerde hidroksillenerek önce 25(OH)D3 kalsifediol ve sonrasında 1.25 (OH)2D3 kalsitriol formuna dönüşür.
Ayrıca d vitamini metabolizması için karaciğerde kolesterol sentezi sırasında 5αkolestan 7-dehidroksikolesterole dönüşür. D vitaminleri ince bağırsaktan emilerek proteinler aracılığı ile karaciğer ve yağ dokusunda depolanırlar. D3 vitamini D2 vitaminine göre ince bağırsaktan hem daha hızlı hem de yüksek oranda absorbe edilir. Absorbsiyon için safra asitlerine gereksinim vardır. Kolesterol sentezi sırasında oluşan 7-dehidrokolesterol periferik kana geçerek derinin malphigi tabakasına ulaşır ve d vitamini sentezi için UVB ışınları ile kolekalsiferole dönüşür.
Yağda eriyen bir vitamin olması sebebiyle karaciğerde hepatosit mikrozomlarında glukorinize edilerek safra yolu ile enterohepatik dolaşıma girer. Plazmada bulunan kısım ise böbreklerde aktif d vit. Metabolitlerine dönüştürülür.
D vitaminin vücuttaki etkilerini şöyle sıralayabiliriz:
- Barsaklarda Ca ve P emilimini arttırması
- Böbreklerde Ca reabsorbsiyonunu arttırması
- Paratiroid bezde parathormon baskılanması
- Lenfoid doku aracılığı ile immun sistemin uyarılması
- Kemiklerde osteoblastların uyarılması (kemik oluşumu)
- Ayrıca hücresel proliferasyonun (çoğalma), anjiogenesis (damarlanma) ve renin üretiminin baskılanması
- İnsülin üretiminin uyarılmasıD vitamini eksikliğinin nedenlerine baktığımızda
- Konjenital sebepler( annede osteomalazi görülmesi)
- Yetersiz beslenme(özellikle et, süt ve yumurta tüketilmemesi)
- Güneş ışınlarından yeterince faydalanılmaması( pencere camından UVB ışınları geçmediğinden evden dışarı çıkamayan kişilerde sıklıkla rastlanılabilmektedir.)
- Prematüre doğum (erken doğum): Fetüsta gebeliğin son üç ayında kemik mineralizasyonunun %80’i oluştuğundan prematüre bebeklerde d vitamini eksikliği daha yüksek oranda görülür.
- Kalıtsal metabolik d vit. eksikliği (raşitizm)
- D vitamini malabsorbsiyonu: çölyak, kistik fibrozis, crohn, safra yapımının azaldığı kronik karaciğer hastalıkları, kronik böbrek hastalıkları ile obezite tedavisinde uygulanan mide küçültme ameliyatları veya gastrik bypass ameliyatları sonrasında oluşan emilim problemleri şeklinde sıralanabilir.
Özellikle biz eczacıların danışmanlığına ciddi ihtiyaç duyulan kronik ilaç kullanımına ilişkin d vit. eksikliklerine ait detaylı bir hatırlatma yapmak istiyorum.
- Kronik Antikonvülzan kullanımında: Fenobarbital , fenitoin ve diphenilhydantoin kullanımı sonucu, karaciğerde granüllü endoplazmik retikulum enzim aktivitesi artması sonucu d vit. katabolizması hızlanır ve barsaklardan da kalsiyum emilimi inhibe olur.
- Kronik Kortikosteroid kullanımı sunucu kalsiyum emilimini ve D vitamini metabolizmasını bozarak osteoporoza yol açabilir.
- Obezite tedavisinde kullanılan orlistat ve kolesterol düşürücü ajan olarak kullanılan kolestiramin, D vitamininin barsaklardan emilimini engellerler.
- Mantar tedavisinde kullanılan ketokanazol CYP3A4 indükleyerek d. Vit. katabolizmasını hızlandırır.Vücutta d vitamini eksikliği serum 25(OH)D3 düzeyleri ölçülerek belirlenir. Ölçüm sonucuna göre
- Bu tip ilaçları kullanan hastaların mutlaka proflaktik olarak d vit. alması gerekmektedir. Bu konuda hastaların özellikle bilgilendirilmesi önemlidir.
- D vitamini eksikliği →<20 ng/ml 5-10 ng/ml→Orta
- ≤5 ng/ml →Ciddi
- 11-20 ng/ml→Hafif
- D vitamini yetersizliği → 21-29 ng/ml
- D vitamini yeterli → ≥30 ng/ml olarak değerlendirilir.D vit. eksikliği için riskli gruplar 0-24 ay arası çocuklar, ergenlik dönemindeki gençler, gebeler, emziren anneler ve yaşlılar olarak sıralanabilir. D.vit. eksikliğinin önlenmesi için bir yaşından küçük bebeklerde günlük 400IU, 1-70 yaş arasında günlük 600IU, 70 yaş üstü kişilerde günlük 800IU alınması gerekmektedir.
- D vitamini eksikliğinde halsizlik, yorgunluk, depresyon eğilimi ve kas krampları gibi belirtiler ortaya çıkar. Bu tip durumlarda eczacının hastanın hekime yönlendirilmesi ve bu vitamin eksikliği konusunda oluşabilecek riskleri anlatması gerekmektedir.
D vit. tedavisinde: 25(OH) D düzeyi 20 ng/ml altında olan bireylerde (D vitamini eksikliği) D vitamini yüklemesi yapılmalıdır. 25(OH)D düzeyi 20 ng/ml – 30 ng/ml arasında olan bireylerde D vitamini yüklemesine gerek yoktur. İdame doz ile tedaviye başlanılır. Çocuklarda D vitamini yüklemesi: 2000 IU/gün veya haftada bir kez 50.000 IU D vitamini 6 hafta süreyle verilmelidir.
- Daha sonra 400-1000 IU/gün idame
- Erişkinlerde D vitamini yüklemesi: 6000 IU/gün veya haftada bir kez 50.000 IU D vitamini 8 hafta süreyle verilir.
- Daha sonra 1500-2000 IU/gün idame
Obez hastalarda, malabsorbsiyon sendromlarında ve D vitamini metabolizmasını etkileyen ilaç kullananlarda, tedavi için normalde önerilen dozun 2-3 katı (6000-10000 IU/gün veya haftada bir kez 100.000 IU 8 hafta) kullanılır. Daha sonra 3000-6000 IU/gün idame.
D vit. eksikliğinde eczacının önerileri neler olmalıdır
- Obez çocuk ve yetişkinler ile bazı ilaç kullananlar (antikonvülzan ilaçlar, kortikosteroid, ketokonazol gibi antifungal ve AIDS ilaçları..) kendi yaş grubu için günlük önerilen D vitamini miktarının en az 2-3 kat daha fazlasını alması gerektiği hatırlatılmalıdır.
- Haftada en az 2 kez UVB ışınlarının en yoğun olduğu saat 10:00 ile 16:00 arasında yüz ve kolların güneş koruyucu sürülmeden yaz aylarında 5-15 dakika, kış aylarında 20-30 dakika direkt (arada cam, tül olmadan) gün ışığına çıkılması vurgulanmalıdır.
D vitamini konusunda bir diğer hususta son zamanlarda sıklıkla artan zehirlenme vakalarıdır. Özellikle D vitamini serum düzeyi 150 ng/dl üzerinde olması D vit. intoksikasyonu olarak tanımlanır. Yüksek dozda D vit. verilmesi ile ortaya çıkan hiperkalsemi halidir. Ortaya çıkışı verilme süresi ve doza bağlıdır. En korkulan yan etkiler hiperkalsemi, uykuya eğilim, poliüri-hipovolemi, nörolojik belirtilerdir, hipertansiyon, bulantı, kusma, kaşıntı, böbrek yetmezliği. Bebeklerde hiperkalseminin uzun sürmesi mental ve fiziksel gelişmede gerileme yapar. Gebelerde gelişen D hipervitaminozu fetusta şekil bozukluklarına ve fetal hipoparatiroidizm oluşması sonucu yenidoğanda hipokalsemi, tetani ve konvülsiyonlara neden olur. Son olarak Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu 10/10/2016 tarihinde eczacı bilgilendirme mektubu yazarak yüksek doz d vitamini içeren preparatların reçetesiz verilmemesi konusunda uyarılarda bulunmuştur. Ancak özellikle gıda desteği olarak piyasaya sürülen d vit. preparatlarının bu anlamda gündeme gelmemesi ilginç bir detaydır. D vit. içeren Gıda desteklerinin hekim/eczacı tavsiyesi olmadan halkın kullanımına sunulmasının bu riski arttırdığını hatırlatmakta fayda görüyorum.