Zamanınızın büyük bölümünü iş yerinizde ve çalışarak geçiriyorsunuz. Hasta/müşteri odaklı yaklaşım, çalışan motivasyonunu artırmak kavramları eczaneden içeri girdi gireli daha çok insandan ve dolayısıyla daha çok duygudan bahseder olduk. Bu sebeple mutlu ve olumlu duygu durumları yaşadığımız kadar öfke, anlaşılamama, empati eksikliği, motivasyon kaybı gibi problemlerle daha sık karşılaşıp üzerinde daha çok düşünüyoruz. Duygularımızın bu tür değişimlerine karşılık tutarlı davranışlar sergileyerek çevremiz ile olumlu bir iletişim kurabilir, çalışanlarımızla ortak vizyon geliştirebiliriz. Eczaneler geçtiğimiz yıllar içerisinde kurumsallaşma anlamında gerçekten büyük adımlar attılar. Ancak, farklı geçmişlerden gelen insan mozaiğini düşündüğümüzde çoğu zaman duyguların yönetimi ‘nabza göre şerbet vermekten’ çok da öteye geçemiyor. Ve sonunda herkes kendinden sorumlu bir birey olarak baskı, stres, kaygı ve endişe ortamını duygusal zeka sayesinde yöneterek fırsata çevirebiliyor ya da yaşanan olumsuzlukları ‘ben böyleyim değişemem’ ya da ‘değiştiremem’ diyerek bir yaşam biçimi olarak kabulleniyor. Sonuç artan mutsuzluk ve huzursuz ortamlar…
Tercih tabii ki duygusal okuryazarlık! Yani kişi kendini, kendi duygu ve düşüncelerini kontrol altına alabildiği takdirde başkalarını olumlu yönde etkisi altına alabilir, etkilediği kişileri ise yönetebilme becerisine sahip olabilir. İş hayatında başarı için duygularını yönetebilen, zorluklar karşısında kendini güçlü kılabilen bir kişi olmak, hedeflerinize ulaşmanızda size fayda sağlayacaktır.
1990’lı yıllarda hayatımıza giren duygusal zeka bugün tüm profesyonel kurumlarca kabul görüyor ve hatta işe alınma kriterlerinin de başında geliyor. ‘Duygularınızı lütfen şirketin kapısında bırakıp girin’ diyen yöneticilerden bugün gelinen yönetici profiline bakıldığında değişimi anlayabiliriz.
Hayatta mutlu olmak ve başarılı olmak için gerekli olan entelektüel zeka (IQ)’nın yanı sıra duygusal zekaya da (EQ) sahip olmanın gerekliliği duygusal zeka kavramına verilen önemi ortaya çıkarmıştır. Duygusal zeka düzeyi kalıtımsal olarak tayin edilmediği gibi, gelişimi sadece ilk çocukluk dönemlerinde gerçekleşmez. Yapılan araştırmalar, duygusal zekanın 50 yaş civarında en yüksek olduğunu gösteriyor. Duyguların farkında olma, duygularını kontrol etme, kendini motive etme, empati ve yüksek sosyal beceri olarak tanımlanan duygusal zeka gerek özel yaşama gerekse iş yaşamına yön veren bir pusuladır. Annemizi, babamızı ve yetiştiğimiz çevreyi hatta temel eğitimimizi seçemiyoruz. İletişim becerilerimiz kişilik özelliklerimiz kadar bu ilk dönemin etkileriyle şekilleniyor, ancak ileri yaşantımızda evriliyor. Kendimizin ve çalışanlarımızın kör noktalarının ne kadar farkındaysak ancak o kadar gelişebilir ve geliştirebiliriz. Geliştikçe tüm yaşantınızın değiştiğini de göreceksiniz. Bugün evden daha çok vakit geçirdiğimiz işimiz ve ekip ruhuyla daha bir içselleştirip ailemizden kabul ettiğimiz çalışanlarımızla hayatımızı parçalara ayırabilmek çok mümkün değil, çok da doğru değil. Zaten duygusal okuryazarlık ‘işte bir canavara dönüşüyorum’ söylemini çöpe atmamıza yarayacak en güçlü silah bence. İşte size önerilerim:
Öncelikle kendinizi tanıyın
Çok kolay değil ama, kim olduğunuzu kendinize sık sık sorarak öğrenin. ‘Gerçekte kimim? Beni ne tanımlar? Beni şekillendirenler kimler ve neler? Hayatımda hangi rolleri üstleniyorum ve bunlardan hangileri gerçek? Gerçekten ihtiyacım olan ve benim için önemli olan şeyler nedir? Ne istiyorum, ne bekliyorum hayattan? Hedeflerim ne? Güçlü ve zayıf yönlerim ne? Neyi iyi yaparım? Bana ne zevk verir? İkili ilişkiler, yaşam, başarı, kendim hakkında nelere inanıyorum? Benim davranışlarımı, düşüncelerimi, duygularımı belirleyenler nelerdir?’ Kendinize dürüst olun ama acımasız olmayınJ
Duygularınızı kontrol etmeyi öğrenin
Duygularımız hayatımızın ayrılmaz bir parçasıdır. ‘Kendimi nasıl hissediyorum? Böyle hissetmemi sağlayan nedir? Bu duygu ile nasıl başa çıkabilirim?’ sorularını kendimize soralım. Benim duygularım yok, doğru yanıt değildir. Duygusuzluk hissi sadece bir soyutlamadır, yüzleşmekten kaçıştır. Kendi duygularımızdan veya diğer insanların duygularından ne kadar iyi anlar ve ne kadar az korkarsak, duygusal durumlarla o kadar rahat başa çıkabiliriz. Başkalarının duygularını anlama konusunda ne kadar güçlüyseniz, onların duygularından korkmanıza da o kadar gerek kalmaz.
Kişisel özelliklerinizi bilin ve karşınızdakilere açık olun
Hepimiz farklıyız. Diğerlerinden daha iyi ya da daha kötü değil, sadece farklı. Farklılığı ne kadar çabuk anlarsanız, onları da o kadar çabuk tanırsınız, bu da sizin gelişiminiz demektir. Başkalarının duygu ve düşüncelerini kendiniz için tehlike olarak görmediğiniz sürece de ilgi çekici ve yeni şeyler öğrenme şansınız artacaktır.
İletişim kurun
İletişimle ilgili en büyük sıkıntı kendimizi ifade etme becerisidir. Doğru kelimeleri seçmek önemlidir elbet, ancak bazen davranışlarımız, kelimelerimizden çok daha fazla anlam içerebilir. Örneğin bir tebessüm bile karşımızdakine teselli verebilir.
Problem çözücü olun
Problemleri giderebilme, her zaman bir çıkış yolu bulabilme becerisi duygusal zekanın önemli getirilerindendir. Eğer problemlerden korkup kaçmaz, şans ve kendinizi ispatlama fırsatı olarak görürseniz, tüm engeller kalkar, yeter ki bardağın dolu tarafından bakabilin.
Eleştiriye açık olun
Eleştiri yapabilmek kadar eleştiriye açık olmak da önemlidir. Konu bir taraftan sizi diğer taraftan da başkalarını etkiler. Eleştiriye açık olun, bırakın sizi eleştirsinler. Bundan rahatsızlık duymayın. Bu sayede kendinizdeki olumlu ve gelişmesi gereken yönleri öğrenme fırsatını elde edersiniz. Siz de eleştiri yapabilin. Ancak bu başkalarının kalbini kıracak ve özgüvenine zarar verecek şekilde olmamalı.
İnsanlar ile ilgilenin
Yeni ortamlara girin, yeni insanlar ile tanışın. Değişik insan psikolojileri hakkında bilgi edinin ve hayat hikâyelerini dinleyin, ama önyargısız, unutmayın her insan bir kitaptır, siz okumak istediğiniz sürece.
Gelelim çalışanlarınıza…
- Öncelikle onları gözlemleyin ve dinleyin.
- Fikirlerini sizinle ve diğer çalışanlarınızla olması gereken üslupta ama özgürce paylaşmaya teşvik edin.
- Okuma alışkanlığını teşvik edin. Onlara gerekirse başlangıç için okuması kolay, büyük puntolu kitaplar hediye edin.
- Hastalara ve müşterilere yaklaşımlarını değerlendirin ve mutlaka geribildirim verin.
- Onları motive edecek araçları iyi analiz edin ve gerektiği ölçüde kullanın.
- Özgüvenlerini artırmak için kişisel ve mesleki gelişimlerine katkıda bulunacak her türlü sosyal aktiviteyi teşvik edin, imkânınız ölçüsünde siz de katılın.
Sizce bugün eczaneniz robotlarca yönetiliyor olsaydı bunları konuşur muyduk? Bence evet… Çünkü bilim adamları duygu tanımaya odaklı yapay zeka üzerinde çoktan çalışmaya başladılar bile. Hepinize duygusal sağlığınızın yüksek olduğu günler dilerim.