Türk Eczacıları Birliği Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak, 54 Bölge Eczacı Odası’nın katıldığı toplantıda “reçetesiz ilaç” halk sağlığını tehlikeye atmak demektir” dedi.
Erdoğan Çolak şu bilgileri verdi:
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK) tarafından 21 Aralık 2017 tarihinde yapılan kamuoyu duyurusu ile Kurumun bilimsel komisyonlarınca yapılan etken madde bazındaki değerlendirmeler sonucu reçetesiz olarak satılabileceğine karar verilen ilaçlara dair bir ek liste yayınlanmıştır.
Söz konusu listede sindirim sistemi ve metabolizma, deri ve cilt hastalıkları, kas-iskelet sistemi, solunum sistemi, sinir sistemi üzerinde etki eden 62 etken maddeyi içeren 241 ilaç bulunmaktadır.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki; olumlu yöndeki tüm gelişmelere rağmen ülkemizde sağlık sisteminin onca yapısal sorunu varken, reçetesiz ilaç konusunun hangi maksatla gündeme gelmiş olduğunu anlayabilmiş değiliz.
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK)’nun, reçetesiz ilaçlarla ilgili olarak 2 yılı aşkın bir süredir çalışma yaptığı bilinmektedir. Ancak süreç içerisinde yapılan çalışmalar ne Türk Eczacıları Birliği olarak bizimle ne Eczacılık Fakülteleri ile ne de Türk Tabipleri Birliği gibi sağlık meslek örgütleri ile paylaşılmış, ayrıntılı olarak tartışılmış değildir. Bu bağlamda sağlık ve ilaç alanının diğer paydaşlarının bakış açıları dikkate alınmadan, sahadan elde edilen deneyimler bir yana bırakılarak reçetesiz ilaç listenin hazırlanmış olması dolayısıyla sürecin şeffaf ve katılımcı olarak yürütüldüğünü söyleyebilmek güçtür. Bu listeyi hazırlayan bilimsel kurul kimlerden teşekkül etmiştir? Liste hazırlanırken ilaç geri ödemesinde belirleyici olan Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile ortak bir çalışma yürütülmüş müdür? Bilmiyoruz.
TİTCK’nın yayınlamış olduğu listenin hangi bilimsel kriterlere dayanılarak hazırlandığı belirsizdir. Zira listede aynı etken maddeyi içeren ilaçların bazıları reçetesiz statüsüne alınırken bazıları reçeteli statüsünde bırakılmakta; aynı şekilde bir ilacın yüksek doza sahip olanı reçetesiz kategorisine geçirilirken daha düşük dozajı reçeteli olmaya devam etmektedir. Listede çeşitli ilaçlar için belli doz ve yaş sınırlamaları getirilmiş olsa da pratikte bunun uygulanması imkânsızdır. Listede 12, 16 ve 18 yaş altı reçetesiz kullanılmamalıdır ibaresi, eczacı tarafından denetlenemez. Birim doz sınırlaması getirilmiş ilaçlarda, hastaların aynı anda 2 ya da 3 tablet kullanarak, reçeteli ilaç düzeyinde ilaç kullanmayacağını da kimse denetleyemeyeceği gibi, hastalarda nasıl olsa reçetesiz olarak satılan bu ilaçların zararlı olmayacağı algısı oluşabileceği için doz aşımları ve ilaç zehirlenmeleri vakalarında artış olması kaçınılmazdır.
Üstelik listede yer alan etken maddeler için maksimum etken madde ve sınırlı ambalaj miktarı belirlenmiş olsa da; hastanın aynı etken maddeye başka ürün adı altında ulaşmasının ya da birden fazla sayıda kutu satın almasının önünde engel olmayacağı için sınırlı süre kullanımdan bahsetmek söz konusu değildir.
Tedavi süresi kısıtlanmış ilaçlar, yine reçetesiz satılabileceği için hastaların bu süreye riayet etmesini beklemek mümkün değildir. İlacı bittikçe yeniden reçetesiz satılan bu ilaçları almaya devam eden hastalarda altta yatan hastalık belirtileri maskelenebilir. Bu durum, ciddi hastalıkların tanısını geciktireceği gibi ilerlemiş hastalıkların tedavisinde kamu zararı da oluşturacaktır.
7 tablet, 10 tablet gibi tablet sınırlaması getirilmiş ilaçlar da, tekrar tekrar reçetesiz alınabileceği gibi, hastaların aynı anda birden fazla sayıda kutu alması ile güvenli süre aşılacak ve yine kamu zararı doğacaktır. Reçetesiz olarak verilebilecek 20 mg’lık formu ile sınırlanan bir ilaçtan iki tablet alındığında, aynı ilacın reçeteli statüsündeki formu olan 40 mg doza erişmek mümkün hale gelecektir.
Bu örnekler bilimsel olarak çelişkili bir durumun olduğunu ortaya koymaktadır.
Reçetesiz ilaç ciddi bir halk sağlığı sorunudur. Reçetesiz ilaç, ilaç tüketimini artıracağı gibi kamu ilaç harcamalarının yükselmesine neden olur.
İlaç şirketleri kâr amacıyla, kamu da üzerindeki sağlık hizmetleri yükünü hafifletmek için reçetesiz ilaç kullanımı konusunda girişimlerde bulunmaktadır. Bu bağlamda reçetesiz ilaç bilimsel kaygılardan çok ekonomik saikler doğrultusunda gündeme getirilmekte ve teşvik edilmektedir.
Sağlık otoritesi, her ne kadar ilaçlar kesinlikle eczane dışına çıkmayacak ve reklamları yapılmayacak dese de dünyadaki gelişmeler bunun aksini göstermektedir. Önce reçeteli/reçetesiz ilaç ayrımı yapılmakta, sonra sırasıyla reçetesiz ilaçların kapsamı genişletilmekte, ilaçlar sosyal güvenlik kurumlarının geri ödeme sisteminin dışına alınmakta, buna bağlı olarak ilaç fiyatlarında büyük oranda artışlar yaşanmakta, ardından reçetesiz ilaçlarda reklam serbestisi getirilmekte, son aşamada reçetesiz ilaçların satışı eczane dışına taşınmaktadır.
Reçetesiz ilaç satışı uygulamasının başlaması durumunda ilaç listelerinin nasıl düzenleneceği, fiyatlandırmasının nasıl yapılacağı, reçetesiz ilaç listelerinin genişletilmesi veya daraltılması noktasında yöntemin ne olacağı, yetkili kurulların hangileri olduğu ve karar alma şekillerinin nasıl olacağı, tek bir etken maddenin olduğu ilaçların satışına mı izin verileceği yoksa etken madde kombinasyonlarının da listeye dâhil edilip edilmeyeceği, reçetesiz ürünlerin takibinin İlaç Takip Sistemi (İTS) üzerinden mi yapılacağı, kutu bazında satışa bir sınırlama getirilip getirilmeyeceği, reçetesiz satılacak dozların nasıl hesaplanacağı gibi çok önemli parametreler büyük bir belirsizlik içerisinde bırakılmıştır. İlerleyen zamanlarda listenin genişletilmesi durumunun önüne nasıl geçileceği, ilaçların eczane dışında satışına izin verilmeyeceğinin nasıl güvence altına alınacağı aynı ölçüde belirsizliklerle doludur.
Reçetesiz ilaç meselesi aynı zamanda eczacıya hukuki bir sorumluluk yüklemektedir. Eczacının hukuki sorumluluğunun çerçevesi net olarak belirlenmeden reçetesiz ilaç kategorisinde artışa gidilmesi ileride meslektaşlarımız bakımından önemli sorunlar yaratabilecektir.
Eczacılar olarak reçetesiz ilaçlar meselesine temel yaklaşımımız daha önce farklı zeminlerde de defalarca ifade ettiğimiz gibi açıktır. Bir düzenleme hayata geçirilirken temel amaç; toplum sağlığının, hasta güvenliğinin, ilaca erişim hakkının ve nitelikli ilaç hizmeti sunumunun korunması ve geliştirilmesi olmak zorundadır. Sağlık okuryazarlığı düşük ve ekonomik kaynakları kısıtlı olan toplumumuz reçetesiz ilaç kategorisinin genişletilmesine hiçbir şekilde hazır değildir. Türkiye’deki ilaç suiistimali ve sağlık okuryazarlığındaki düşüklük dikkate alındığında, reçeteli ve reçetesiz ilaçların aynı anda kullanılması, ilaç kullanımına bağlı zehirlenme ve istenmeyen etkilerin artacağı, hatta ölüm gibi riskleri beraberinde getireceği açıktır.
Reçetesiz statüsüne alınması düşünülen ilaçların hamileler, organ yetmezliği bulunan hastalar, kronik hastalığı bulunan kişiler, pediatrik hastalar gibi duyarlı hasta gruplarında kullanımının ortaya çıkaracağı sakıncalar göz ardı edilmektedir.
Nitekim yapılan birçok araştırma ve istatistik, TİTCK listesinde reçetesiz kategorisine geçirilen ağrı kesicilerin bilinçsiz kullanımı ile meydana gelen zehirlenmelerin ülkemizde yüksek oranlarda olduğu görülmektedir.
Reçetesiz ilaç olarak aspirinin bile neden olduğu bu tıbbi sonuçlar dramatik ve ağırdır. Örneğin; soğuk algınlığı kırıklık ateşi olan çocuğa Aspirin’in ateş düşürücü olarak verilmesinin çok ciddi riskleri var. Eğer hastalık viral kökenliyse beyinde ciddi hasara neden olabiliyor, “Reye Sendromu” dediğimiz ölümcül olgularla karşılaşabiliyoruz. Astımlı bir hastanın başı ağrıdığında aspirin kullanması astım krizini daha da tetikleyebiliyor.
Kan sulandırıcı bir ilaç; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından onaylı OMEGA ilacı ile birlikte kullanıldığında kan aşırı derecede sulanmış olduğundan herhangi bir kaza durumunda müdahale şansı olmayacaktır.
Famotidin ve ranitidin etken maddesi içeren mide ilaçlarının uzun süre kullanımı mide-bağırsak sisteminde kanser benzeri bazı ciddi hastalıklarının belirtilerini maskeleyebileceğinden erken teşhis ve tedavisinde gecikmeye neden olabilecektir.
Parasetamolün farklı isimli ürünlerin içeriğinde yer alması ve bu sebeple eş zamanlı kullanılması dolayısıyla doz aşımı ve buna bağlı karaciğer hasarı gelişmesine neden olabilir. Karaciğer fonksiyonlarının bozulmuş olduğu ve birden çok ilaçla tedavi altında olan yaşlılarda ve bazı spesifik hastalarda karaciğerde hasar riski artacaktır.
Antidepresan kullanan hastanın eş zamanlı olarak alerji ilacı kullanması ancak hekim izni ile olmalıdır. Alerji ilaçları olarak bilinen antihistaminikler dikkat dağıtıcı etkileri nedeniyle dikkat gerektiren araç kullanımı gibi aktivitelerde risk oluşturmaktadır. Alkol tüketen hastalarda da antihistaminiklerin beraber kullanılması sonucu ilaca bağlı sakinleştirici etki artacaktır. Oluşabilecek dikkat azalması, araç veya makine kullanan insanlarda telafisi zor sonuçlara yol açabilecektir. Antihistaminiklerin uzun süre kullanımı alerjik deri testlerine verilen yanıtı engelleyerek alerjik tanı koymayı zorlaştırabilecektir.
2014 yılında Sağlık-Sen tarafından Türkiye genelinde yapılan kapsamlı bir araştırma neticesinde ortaya çıkan gerçekler çarpıcıdır. Söz konusu araştırmada halkın yüzde 64,6’sının yetersiz veya sorunlu sağlık okuryazarlığına sahip olduğu görülmüştür. Bu rakam 53 milyonluk erişkin nüfus içerisinde 35 milyon kişiye tekabül etmektedir. Aynı çalışmada sağlık-okuryazarlığını ölçmek için kullanılan bir anket sonucunda elde edilen bulgulara göre toplumun ancak yüzde 30’luk bir kesimin yeterli sağlık okuryazarlığına sahip olduğu vurgulanmaktadır.
Reçetesiz ilaç kapsamının genişletilmesi ilacın denetimsiz, gelişigüzel, endikasyon dışı ve uygunsuz kullanımını artıracağından, akılcı ilaç kullanımı ilkelerine de aykırı bir durum oluşturmaktadır. Sağlık otoritesinin bir taraftan akılcı ilaç kullanımına dair eylem planı oluştururken ve sağlık okuryazarlığının geliştirilmesi için çalışmalar yürütürken öte taraftan tamamen aykırı yönde reçetesiz ilaçların sayısını artırmak için adım atmış olması büyük bir çelişkidir.
Yine gıda takviyesi yahut bitkisel ürün adı altında Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan ruhsat alan ürünlerin zaman zaman ölümlere varan sonuçlar doğurması sebebiyle çok doğru biçimde artık Sağlık Bakanlığı’ndan ruhsat alarak denetime tabi tutulması için çalışmalar yürütülürken, kimyasal nitelikteki ilaçların yaratacağı daha büyük riskleri göz ardı ederek hekim ve eczacıdan oluşan çifte denetimden çıkarılması bir başka çelişkiye işaret etmektedir.
İlaç basit bir ticari ürün değildir; sosyal ve etik yönü güçlü olan yaşamsal bir üründür. İlaç gibi yanlış kullanıldığında ters ve yan etkiler doğuracak, hatta ölümlere varan neticeler yaratacak bir ürüne ilişkin yapılacak düzenlemelerde mutlaka toplumun sağlık alışkanlıkları ve hasta güvenliği ön planda tutulmalıdır. Reçetesiz ilaç uygulamasının olduğu ülkelerin ekonomik-kültürel gelişmişlik düzeylerinin ve sağlıkla ilgili davranış kalıplarının bizim ülkemizle aynı olmadığı göz ardı edilmemelidir. Nitekim ABD gibi bir ülkede bile ilaç kaynaklı ölümler hayli yüksek orandadır ve reçetesiz ilaçla doğrudan ilgilidir. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi 2014 yılında yayınladığı uyarıda bilinçsiz olarak kullanılan bağırsak boşaltma ilaçlarının kolon kanseri vakalarını artırdığını ifade etmiş, 2000 yılında yaptığı bir çalışmada ise bir yılda kaydedilen karaciğer hasarı olaylarının yüzde 38’inin bilinçsiz şekilde parasetamol kullanımına bağlı olduğunu ve yılda 213 kişinin bu yüzden hayatını kaybettiğini; ağrı kesici, ateş düşürücü veya iltihap giderici ilaçların yanlış kullanımından kaynaklı yan etkiler nedeniyle devletin ilaç harcamasına yaklaşık 2 Milyar Dolar ek yük bindiği ortaya konulmuştur.
İlacı diğer ürünlerden ayıran en önemli özelliklerden biri, kullanımında kararın ve seçimin tüketicinin kendisine bağlı olmamasıdır. İlaç kullanımında hekim ve eczacı belirleyici rol oynamaktadır. Reçetesiz ilaçların güvenle kullanılıp kullanılamayacağı, olası ilaç yan etkilerinin öngörülüp öngörülemeyeceği, ilaç ters etkileri konusunda kimin hangi kriterler üzerinden sağlıklı karar vereceği uzun ve titiz bilimsel araştırmaları zorunlu kılar. İlaçlara daha fazla erişim hastalıkların tedavisinde bazı yararlar sağlasa da, bu gelişme aynı zamanda ilaç-ilaç, ilaç-hastalık etkileşimleri, beklenmeyen etki ve tedaviye uyunçsuzluk risklerini de artırmaktadır. O nedenle ilaç hekim reçetesiyle eczacı kontrolü ve danışmanlığında hastaya sunulmalıdır.
Diğer yandan yurttaşlarımızın ekonomik durumu ve cepten ilaç ödemelerinin hâlihazırda yüzde 15’leri bulduğu düşünülürse, reçetesiz ilaçların tamamının geri ödemeden çıkartılması toplumun ilaca erişimini engelleyecek bir uygulama olacağının altını özellikle çizmek isteriz. Reçetesiz ilaçların doktor ziyaretlerindeki azalma ve fiyatlarındaki olası düşüşlerle sağlık maliyetlerinin azaltılacağına ilişkin değerlendirmeler ise kısa vadede doğru gözükse bile orta ve uzun vadede tam tersi sonuçlar doğurmaktadır. Dünya örneklerine baktığımızda reçetesiz ilaç kategorisine geçirilen ilaçların zamanla geri ödemeden çıkarıldığını ve serbest fiyatlandırma ile piyasa koşullarına bırakıldığını, dolayısıyla bilhassa ekonomik olarak güçsüz kesimlerin ilaca erişim noktasında sıkıntılar yaşadığını gözlemliyoruz. Ülkemizde de bazı ilaçlar geri ödeme listesindeyken fiyatları daha düşükken geri ödemeden çıkarılmalarıyla fiyatlarında önemli artışlar söz konusu olmuştur. Örneğin; bağırsak düzenleyici bir ilaç geri ödeme listesindeyken 7 TL iken geri ödeme listesinden çıkarılmasıyla 26 TL’ye çıkmış; local anestezik bir krem/merhem 20 TL iken ödeme listesinden çıkarılmasıyla 115 TL’ye yükselmiş, pişik önleyici krem/merhem geri ödemede iken 3,5 TL iken geri ödemeden çıkarıldığında 16 TL olmuş, vitamin takviyesi olarak bir ürün geri ödeme kapsamındayken 6 TL, geri ödemeden çıkarıldıktan sonra şimdi ise 39 TL. Görüldüğü gibi reçetesiz ilaç statüsüne sokulan ve SGK geri ödemesi kapsamından çıkarılan ilaçların halkın sağlık harcamalarına yansımasının arttığı açıkça görülmektedir.
Öteki boyutuyla ilaç sanayinin reçetesiz ilaçların reklamı için ciddi basınç oluşturduğunu, eğer fiyat serbestisi ve reklam yoksa ilaç sanayi kendisi için kârlı bir alan olarak düşünmediğinden reçeteli olup pahalı olan ilaçlara bir tür reçete göçü yaşanıyor. Dolayısıyla kamunun sağlık maliyetlerinde herhangi bir azalma meydana gelmiyor.
Buradan sağlık otoritesine sesleniyoruz: İlacı hekim ve eczacı denetiminden çıkaracak, sağlık okuryazarlığı oranlarına bakıldığında büyük felaketlere neden olabilecek, kamunun ekonomik yükünü artıracak, yurttaşların ceplerinden yapacağı sağlık harcamalarını artıracak ve ilaca erişim sorunları doğurabilecek bu girişimden bir an önce vazgeçilmeli; sağlık meslek örgütleri ve ilaç sektörünün tüm paydaşları ile ortaklaşa hareket edilmelidir. Sağlık Bakanlığı’mızın bu kaygılarımızı dikkate alacağına ve bundan sonraki süreci birlikte yürüteceğimize inanıyoruz.
Halk sağlığını her şeyin üstünde tutan biz eczacılar sürecin takipçisi olacağımızı basına ve kamuoyuna saygılarımızla ilan ederiz.